Erkek egemen bir meslekte kadın olmak başlı başına zor bir durum iken, bu alanda ilk olmak daha büyük sorumluluk, cesaret ve özveri ister. Mimarlık mesleğinin yapı ustalığına dayanan kökenleri, yaratıcı düşüncenin fiziksel güçle veya başka bir deyişle, eril dünya ile özdeşleşmesinin en önemli gerekçesidir. Leman Cevat Tomsu’nun, 1934 yılında Münevver Belen ile birlikte Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olarak mesleğe giriş öyküsü, Avrupa ve Amerika’daki diğer öncü kadın mimarların öyküleri ile karşılaştırılırsa, Türkiye’de Cumhuriyet ideolojisinin kadınların kamusal alana girişlerini destekleyici politikalarının ne denli önemli bir ayrıcalık yarattığı görülebilir. Bu kitapta Leman Tomsu yalnız ilk kadın mimar olma özelliği ile değerlendirilmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemlerine özgü toplumsal dinamiklerin okunması için bireylerin, ailelerin geçmişleri eşsiz bir alandır. Leman Tomsu’nun biyografisi Tanzimattan Cumhuriyete, Anadolu’dan İstanbul’a uzanan bir aile öyküsü ile Cumhuriyet dönemi aile tarihi çalışmaları açısından anlam taşımakta, aynı zamanda kadın tarihi açısından da Cumhuriyet Türkiye’sinde kadınların kamusal yaşama girişlerinin özgün koşullarını ortaya koymaktadır.