"Yeni bir kitaba başladım seninle. Gözlerin, tam kalbimin renginde." diyerek başladım yazmaya....
Yazarken, çaresizlik içinde umut sözcüğüne sığındığım anlar oldu. Fakat: "Kim uydurdu bu umut denen şeyi. O dünyanın en büyük yalanı, kendi kendini kandırma oyunu." dediğim anlar, daha fazla oldu.
Çeliştim kendi içimde. Hem de çok çeliştim... Kah bulutların üzerinde gezindim kah yerin yedi kat dibinde öleceğim günü bekledim. Makul bir yanı yok ki aşkın, sıradan insanlar gibi düzyolda yürüyelim. Değişiğiz biz biraz. Hücrelerine kadar sevenlerdeniz ki sevinç yeniden doğurur bizi, acı yıkıcıdır bizde. Coşkuyla başlayıp tutkuyla sürdürdüğümüzü, kederle sonlandırmak zorunda bırakılsak da her seferinde, şükür. Bin kere şükür. Ölmek ne güzel şeydir aşkın elinden. Kimimizin teninde kokusu, kimimizin hafızasında hatırasıyla...
Kaybetmek de güzeldir bazen. Zira sahip olmadığınızı kaybedemezsiniz. Bir zamanlar benimdi, bana aitti diyebilmek de güzeldir. Ki kaybetmek yenilmek değildir asla. Geride kalan olmaksa kaybetmek değildir her zaman. Yüreğindeki aşkın hakkını verdin mi sonuna kadar ? Boşver gerisini. Gitmek isteyen bırak gitsin...
Ben de sordum kendime, en az sizin kadar. Sadakatle sevenlere neden yalnızlık düşer daima. Anladım ki yanıtı Tanrı'nın avucunda, hiç öğrenemeyeceğimiz bir muamma. Bize düşense hep aynı cümle: ?Gidenlere Merhaba."
Evet, elveda değil, merhaba. Çünkü her giden, hatırasıyla sonsuza kadar bizimle...