'Nazım Hikmet, savaşı ve işgal yıllarını yaşadı, yoksul, direngen ve onurlu Anadolu'nun direnişine katıldı, sosyalist devrimin coşkusuna tanık oldu, ideali uğruna Komünist Parti'ye girdi ve yaşamını örgütlü mücadeleye adadı.
İmparatorluğun yıkıntıları üzerinden yükselen ülkesinin, Cumhuriyet'in adil, eşitlikçi ve özgür bir ülke olması için uğraş verdi!.. Dünyada gelişen olaylara karşı her zaman duyarlı oldu, faşizmin yükselişinin önüne geçilebilmesi için hiç durmadan yazdı, insanlığı sağduyuya çağırdı. İnandığı doğrulardan hiçbir zaman ödün vermedi. Yaşamı boyunca, her yerde ve her koşulda!.. Doğrudan yana olan sesi öylesine yüksek çıktı ki baskıcı, faşist çevrelerin susturma çabaları işkence boyutlarına vardı. Hayatının yaklaşık 17 yılını (düzmece davalarla yargılanıp, mahkum edildiği) duvarlar arasında geçirdi.
Birinci Dünya Savaşı'nın acıları henüz sarılmadan başlatılan ikinci büyük savaşa cezaevinin duvarları arasından karşı çıktı. Barışa çağıran sesi çığlık oldu, insanlara ulaştı. Savaşa karşı duran, barış için mücadele etmeyi yaşamsal görev sayan barışçıların gönüllerine yerleşti. Çocuk ya da yaşlı milyonlarcası onun dizeleriyle seslendi, şarkılar söyledi.
Barış dizelerinin gücüne hasta ve yorgun bedenini kattı. İnsanlığın geleceği için yani çocuklar için kaygılandı. Adil ve mutlu bir yaşam için çabaladı. En temel hak için, yaşama hakkı için yüklendi yüreğine. Son nefesine kadar barış için çalıştı, barış için didindi.'